29 Kasım 2011 Salı

Melekler Yüzünden

Şeytan meleğe batırırken mızrağını iyiliklerinin sancısı yayıldı tüm dünyaya

ve can havliyle tekmelediğinde yerleri melek ayağının ucuyla

kötülüklerin bir sis gibi çöktü ayaklar altına

Mutluluktan uçmanın sebebi havada dolaşan iyiliklerinken

ne zaman ki vazgeçtin başın dik yürümekten

kötülüğe bulandın melekler yüzünden

2 Haziran 2011 Perşembe

Yüklemsiz Öznesiz Zarfsız Zamansız

Geçmişime saklanan bir kaç kelepir cümle ürpertti içimi bugün

Önce çarptı yüzüme sözde kalmış öznelerinin boşluğu
O boşlukları zamanın kırıntılarıyla doldurdum
Sonra geçmişin avuntusuyla karnımı doyurdum
Özneleri özlediğimi belki de hiç düşünmemiştim yıllardır
Her özne yeni bir anlam katarken kelepir cümlelerime
Ben yine sözde kalmıştım kendi öznelerimde bile

Sonra anlamlar yüklemeye çalıştım her cümleye
Her yeni bir cümlede başladım özneleri sözdeleştirmeye
Yüklemsiz kaldım özneler anlamını yitirdikçe
Anlatmaya çalıştığım her şey yarım kalmıştı birdenbire
Anlatamamıştım kendimi bile üç nokta ile biten hayallerde

Zarflara saklamıştım bana anlattığın o hayalleri o küçük evde
Ruhuma göndermiştim birer kısa mektup halinde
Ruhum sığmadı içine yok saydı beni göz göre göre
Hatırlamak için koştum tekrar zarflara gizlenmiş hayallere
Zarfı kapalıydı oysa açamadım parçalanmayan cümlelerde

Öznesiz, yüklemsiz, zarfsız bir zamanda kaybettim kendimi
Kelepir cümlelerim acıtmaya başladı içimi
Bağırmak çağırmak haykırmak isterken içimden geçenleri
Düğümlendi her nefeste boğazımda bir kaç kuruntuluk söz öbeği
Söyleyemedim ne hatırladığımı o günleri ne de özlediğimi seni

14 Mart 2011 Pazartesi

Anason Kokusu ve Rakının Tortusu

Gençlik dediğin elden ne de hızlı geçer derlerdi de inanmazdım.
Anason kokusuna katıp içiyorum geçen yılları,
Yanında da mangalda balık.
Tüm dumanını içime çekiyorum gençliğimin ve sigaramın.
Bahar geldi canlanalım diyor ruhum,
Yanına beyaz peynir ve kavun koyuyorum.
Her nefeste ciğerlerimde baharın kokusu,
Her yudumda bir damla anason bir damla su,
Bak kadehimde duruyor hala rakının tortusu.
Sarhoş oluyorum kuşların cıvıltısında bazen
Ayılıyorum her dikişte kadehi
Gerçekten uzaklaşınca mı dönüyorum özüme
Bilemiyorum gençliğim mi gidiyor ölüme ...
Anlamıyorum duyamıyorum ve soramıyorum rakı şişelerine
Her yudum hayat mı veriyor yoksa zarar mı gençliğime
Düşünmüyorum artık düşünmüyorum vuruyorum şişenin taa dibine .
İçiyorum her gece
İçiyorum seni bıraktığım o evde ...

3 Ocak 2011 Pazartesi

SIZI

Pencereden düşen kar tanelerini izledim bu gece

Sırf sen yanımda yoksun diye

Aldım kadehimi elime kaldırdım şerefine

Pencereden yansıyan kadehe vurdum

Sesin yankısı doldurdu odamı

Belli belirsiz nameler getirdi aklıma her çınlayışta

Bir de belli belirsiz bir sızı her adını andığımda

12 Aralık 2010 Pazar

Aşk Sakızı

Bir gün yeni tatlar katmak istedim hayatıma
Ve sen geldin karşıdan gülümseyerek
Bir anda girdin hayatıma tatlı bir rüyada
Dudaklarımda senin adın dilimde senin tadın
Kollarımda sahip olduğum varlığın
Zamane gençleriydik biz yaşadık aşkı hızlıca
Aldık sandık tadını her yudumda
Çiğnedik önce kendimizi fütursuzca
Sonra geveledik ağzımızda aşkı da saflığı da
Bir baktık geriye tadı kalmadı ağzımızda
Sonra cıvıdı duygular da ruhlar da
Eveledik geveledik tükürdük bir gün
Ağzımızda kalan kekremsi tadıyla
Arkamı döndüm gittim bakamadım bir daha
Çoktan yapışmıştır o Kim bilir kimin ayağına ...

25 Kasım 2010 Perşembe

Kirlenen Kağıtlar

Adını andım bugün yıllar sonra
Düşündüm senden sonraki zamanlarımı usulca
Aklıma düştüğünde önce bi afalladım yutkundum
Sonra tam düşünecektim ki unuttum
Unuttum senden kalan ne varsa geriye
Sahi kalmış mıydı arkanda bir şeyler
Bırakabilecek kadar saygı var mıydı sende
Toparlamaya çalıştım aklımı birlikte geçen zamanın hürmetine
Ve elime bembeyaz bir kağıt aldım sana dair birşeyler yazmak üzere
Aradan geçen kısa zamanda farkettim ki doldurmuştum o sayfayı
Ve kağıtta artık beyazlıktan zerre kadar eser kalmamıştı
Kirlenmişti sayfada tıpkı zamanında kurduğun hayaller gibi
Çünkü senle ilgili hatırladıklarım da en az hayallerin kadar çirkindi
Sitem sanma sakın bu sözlerimi zaman artık akıp geçti
Sadece bu sözleri hakettin sen
Tüm bunlar hayallerimi kirlettiğin içindi

7 Kasım 2010 Pazar

SAKIN ALIŞMA BANA

Dün gece usulca fısıldadım sana SAKIN ALIŞMA BANA
Çünkü ben alışmayacağım asla senin kokuna
Özlemeyeceğim seni düşünmeyeceğim gecelerce
Aklımın köşesinde durmayacaksın ömrün boyunca
Adını sayıklamayacağım uyanırken en derin uykulardan
Kalbimde bir sızı olmayacak asla senin yokluğunda
Ağlamayacağım kahvaltımı sensiz yaptığımda
Terlemeyeceğim sevişirken başka kadınlarla
Yaşayacağım sadece seni
Seveceğim burada olduğum sürece
Düşünmeyeceğim yokluğunu gecelerce
Varlığınla sevişeceğim her seferinde
Eğer bugün buradaysam ve yanındaysam alışmayacağım ben sana
Kollarıma alacağım sadece seni
Fısıldayacağım her seferinde kulağına
Alışma sakın bana
Alışmak sevmekten daha zor gelir insana
Alışkanlıklar yerini başka alışkanlıklara bırakır zamanla
Alışma bana
Yaşa sadece duruyorum bak ben hala burada ...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Rahmetli Aşk ...

Aşk dün iki kişilikti demiş şair zamanında
Bizim jenerasyon yanlış anladı be abi
Herkes kendi kişiliğini bıraktı aşkı uğruna
İkinci bir kişiliğe büründü Aşık olmak adına
Yşadık ve bitti her seferinde ikincil benliğimiz
Yalanlara sakladık koruyamadık
Saf duygularla yanaştık yaralandık
Kendimiz olduk inandıramadık
Başkası olduk yaranamadık
Aşkı her zaman tariflere sığdırmaya çalıştık
Duygularımızı sınırlandırdık
Her denememizde yanıldık
Birer çizik attık kalbimizin üzerine
Her çizikte biraz daha fazla döndük kendimize
Aşktan kaçmaya başladık
Aşkı kaçırdık
Sonra aradık rakı şişelerinde
Bazen bir bar taburesi üstünde
Bazense parkta kuytu bir köşede
Yanıldık bulamadık onu aradığımız bir yerde
Belki de hata aşkı arayan kalplerde
Unuttuk aşkın bizi gelip bulacağını günün birinde
Aradık denedik ve yanıldık her kadının bedeninde
İçimizde aramayı unuttuk biz onu
Öldürdük ama böyle mi olmalıydı maktülün sonu ...

14 Eylül 2010 Salı

Çok mu Şey İstedim

iki oda bir salon bir evim

iki dostum bir de sevgilim

söyle be dünya senden çok mu şey istedim

gel yamacıma gel oturalım konuşalım senle

doldur kadehini de öyle gel

bırak tüm kederlerini

bırak tüm maskelerini

tüm çıplaklığıyla gerçekliğinin

sadece bana gel

sokul usulca koynuma

ve söyle bana

suçum neydi benim ?

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Hmmmmm.... Sıra kimde?

Bana inanma
Aklımdan geçenleri söylemedim sana
Ben aklımı bırakalı çok oldu be güzelim
Kalbimin sesini dinledim önce
Sevdim
Sevmenin keyfini yaşadım delice
Sonra aklım girdi devreye
Kafamı kurcalayan tonlarca şey yükler bindirdi üzerime
Kalbimden uzaklaştırdı beni
Hani derler ya hep mantık düşmanıdır aşkın diye
Önce kalbimi öldürdüm içimde
Sonra başladım yeniden düşünmeye
Bu sefer aklım yoktu
Terk etti beni üzdüm diye kalbimi
Sardım kalbimin yaralarını
Yeniden atmasını sağladım
Ve sevdim yeniden
Yeniden yaşadım keyfini sevebilmenin
Ta ki mantığım geri dönene kadar …
İşte o zaman anladım
Almamalıydım yanıma aklımı da kalbimi de
Söyledim yalanlarımı içimden gelircesine
İnanmadım aklımdan geçenlere
Dinlemedim kalbimin sesini de
Yaşadım sadece
Başa döneceğimi bile bile
Artık çoktan unuttum sıra hangisinde…
Belki sevmekte belki de çekip gitmekte ...
Belki de ne dersin sıra artık bende
Her şey benim ellerimde...

14 Ağustos 2010 Cumartesi

by donald draper on MadMen aşk hakkında bir yazı

oh, you mean love!
you mean the big lightning bolt to the heart where you can't eat and you can't work and you just run off and get married and make babies. the reason you haven't felt it is because it doesn't exist. what you call love was invented by guys like me to sell nylons. i'm pretty sure about it.
you're born alone, and you die alone, and this world just drops a bunch of rules on you to make you forget those facts, but i never forget. i'm living like there's no tomorrow. because there isn't one...

10 Ağustos 2010 Salı

küçük bir resim işte ...

bugün bir resim çarptı gözüme bazı defterleri karıştırırken.
eskilerden kalma küçük bir resim işte.
henüz büyümediğim zamanlardan kalma masum bir beden.
mutluluk ve onu keşfetmenin yansıdığı bakışlar, hayata umut dolu bakan gözler bir de ben.
önce dokundum resme.
birden her şey canlanıverecek gibi hissettim.
içimi bir sıcaklık kapladı birden.
yeniden ben olacaktım. o masum çocuk gelecekti geriye.
gözlerimi kapadım ve çektim ellerimi resmin üzerinden.
tekrar baktım dokundum o resme. resim de büyümüştü artık.
uzaklaştı bana bakan gözler resimde bile.
kaçırır oldu bakışlarını. ve sordu :
bana neden bunu yaptın?
yutkundum cevap veremedim.
neden büyüdüğümü söyleyemedim ona.
masum kalmanın imkansızlaştığını, hayallerin gerçekten uzaklaştığını ve artık canının sadece oyun oynarken düşüp dizini kanattığında yanmayacağını anlatamadım.
canını acıtan şeylerin ondan birer parça koparıp götüreceğini, eskiden eğlenmek için oynadığı oyunların kalmadığını şimdi her oyunda herkesle birlikte onun da kaybedeceğini ve kazananın hep oyunbozanlar olacağını bilmesini istemedim.
kaldırdım resmi küçük bir çekmeceye.
belki de hayatın sadece oradan ibaret olduğunu göstermek istedim ona.
içim elvermedi üzülmesine, sakladım onu.
bir daha görmemek üzere
bir daha o halime dönmemek üzere.
sadece keşke diyemedim ya ona keşke o halimde kalabilseydim diye.
ona üzüldüm.
bir de soramadım ona. benimle oynar mısın diye ?

Ölümün Eşiğinde ( lise dönemime ait bir şiirdi sanırsam )

ÖLÜMÜN EŞİĞİ

Aklımı kaçırdım sensiz gecelerde
Kalbim zaten oldu artık bir harabe
Hislerim mi vardı benim bulamıyorum ki nerede?
Ölüm benim içimde ben ölümün eşiğinde

Tek isteğim kaybolmaktı senin o ürkek bedeninde
İnmekti kalbinin en derinliklerine
Erişebilmekti aşkın büyülü cevherine
Erişebilmekti seninle birlikte
Oraya sonsuzluğa
Sonsuzluk kaybolmak oldu gözlerinde
Düşmek parça parça
Silinmek umarsızca
Kaybolmak yitip gitmek
Kaybolmak bitip tükenmek
Kaybolmak son bulmak oldu gözlerinde
Gözlerin daldı başka yerlere
Zihnin bıraktı yerini başka hayallere
Sana ait olmayan
Bana ait olmayan
Bize ait olmayan düşlere
Bizi bizden koparan dertlere
Bizi bizden ayıran bitişlere
Dokunamadı sevgimize ama
Bizden aldı bizi
Yok etti ikimizi
Yok etti bedenimizi
Yok etti seni
Yok etti beni
Yok oluşların bitişlerin geldiği yerdeyim
Aslında çok uzak değilim sendeyim
Her şey o kadar basit ki zaten bu nedenle sevgilim
İşte benim son gerçeğim
Ölüm benim içimde ben ölümün eşiğinde.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Ay Işığı

ay ışığının karanlığına gömüldü sevgiler

ve güneşle birlikte maskelere büründük

ne zaman ki gün doğdu ve giydik kıyafetlerimizle birlikte takındığımız maskeleri

sevgiler de aşklar da o zaman yitirdi benliklerini

günün, güneşin ve her zaman başımızdan aşkın olan onlarca işlerin arasında unuttuk sevmeyi, sevilmeyi, sevişmeyi

ve aksine alıştık maske ile gezmeye, yalanlara, çıkarcı oyunlara

Ben günü güneşi sevemedim be hiç abi.
Güneş fazla kamaştırır gözlerimizi ışıltısıyla.
Güneş doğar ve biz onun ışığında daha da parlamak için kıyafetler giyinir süslenir püsleniriz. Takarız maskelerimizi doğan her günle.
Her yeni doğan güne biraz daha yalan dolu bir maske.
Aldanırız bazen maskesiyle dolaşan diğer insanlara;
Çoğu zaman da kendimize.
Duygularımızı saklamaya çalışırız belki de incinmemek için daha fazla.
Oysa bilemeyiz en çok incinen yine biz oluruz maskelerin ardına sakladığımız duygularımız yüzünden.

Ben karanlıkta aşık olurum be abi.
Ay ışığını beklerim sevmek için.
Karanlıktır benim içimi ısıtan;
Saf duygularımı ortaya çıkaran.
Ne zaman ki çıkartırım üstümdeki kıyafetleri
O zaman hissederim asıl benliğimi.
Gömleğimin açılan her düğmesinde biraz daha uzaklaşırım güneşin ışıklarıyla gözlerimizi kamaştıran sahte dünyadan.
Ne zaman ki çıkartıp atarım gömleğimi o zaman görürüm yüreğimi ve gerçekliğimi.
Çırılçıplak bedenim ve parlayan sadece bir ay ışığı.

Ay ışığı kamaştırmaz gözlerimizi.
Sadece görebilecek kadar ışık verir bizlere.
Üstümüze sahte ve çıkarcı insanların kokusu sinmiş kıyafetlerimizi de attık mı bir köşeye
Kalırız sadece kendimizle.
Hele bir de maskelerden arınmış bir de sevgili olursa yanımızda…
Değmeyin bizim keyfimize.

Anladın mı be abi ben neden seviyorum geceleri ve ay ışığını.
Söyle be abi sen de ister miydin bu durumda günün tekrar doğmasını.

yıldız

Bir yildizim aslinda ben. Ne batiyorum gecenin sogugunda ne de doguyorum gunun karanliginda. Aslinda hep oradaym ama sadece isigimi gorebilecek kadar karanlikta kaldiginizda goruluyorm yaninizda!!!

güz sancısı

yani simdi bu esen rüzgarla birlikte ben de yeniden kıpırdanmalı mıyım sonbaharı bekleyen yapraklar gibi ... ve yeniden düsmeyi mi beklemem gerek her sonbahar da olduğu gibi ... çözemedim ...

aynalardan kaçarken

Aynanın önünde durdum ve baktım kendime.
Ne yapmıştım birden böyle. Neden yapmıştım bunu. Bilmiyordum.
Yanlış ile doğru arasında ne fark vardı ki? İki ayrı uç nokta sadece.
Ne yaptığı mı hala idrak edemiyordum. Aynada kendime bakamıyordum.
Benim odam değildi. Arkamda başka bir yatak, başka bir kadın. Başka bir oda başka bir hayat.
Evet arkamdakilere bakıyordum. Arkamda olanlar ve arkamda bıraktıklarım.
Odam nasıldı benim. Dün nerede kalıyordum. Buraya nasıl geldim. Bu kadın kimdi ve daha da önemlisi neden benimle aynı yatakta yatmıştı.
Bu fuarda ne arıyordum. Neden son zamanlarda ondan kaçmak istiyordum.
Sorunlarımızı büyütmek bana kolay gelir olmuştu. Kaçmak ise her şeyden daha basitiydi.
Yüzümdeki kırışıklıklara neden olan, saçlarımı beyazlatan sorunlar gerçekten tüm bunlara değer miydi?
Bunlar gerçek sorunlar mıydı, yoksa benim kafamda ürettiklerim mi?
Geçmişimde bıraktıklarım peşimden gelmeye devam ediyordu.
Ayna da bana bakan gözler beni değil geçmişimi gösteriyordu.
Ben aynaların sadece beni gösterdiklerini sanırdım. Keşke hep öyle kalsalardı.